Hopiler

Kadim Hopiler, Kuzey Amerika’daki “yerli halkların en yaşlısı” olarak kabul edilir. Tarihleri tam olarak belli olmasa da, Orta Amerika’dan Arizona’ya göçlerinin ardından MÖ 2000 yılına kadar izleri sürülebilmekte, ancak kökenlerinin çok daha eskiye uzandığı düşünülmektedir.

Hopi topluluğu, inanç sistemlerine ve geleneklerine son derece bağlı, canlı ve yaşayan bir kültürdür. Bu topraklara geldiklerinde, Dördüncü Dünyanın Üstadı Tanrı Maasawu ile yaptıkları kutsal antlaşmaya bağlı kalarak, barış, iyi niyet, şefkat, alçakgönüllülük, cömertlik, işbirliği ve evrensel prensiplere saygı çerçevesinde etik bir yaşam sürerler.

Hopi Halkı

Hopi inanç sistemi (Hopinavoti)

Hopi halkı, manevi geleneklerin ve sosyal yaşamlarının ahlaki kodlarını oluşturan köken hikayeleri üzerine kurulu farklı bir inanç sistemine sahiptir.

Hopi evreni, metaforik olarak “annemiz” olarak adlandırılan toprak yani üst dünya ile, buraya geldikleri ve ölümden sonra ruhlarının gittiği alt dünyadan oluşur. Orijinal yaratılış hikayesi belirsiz olsa da, bu üst dünyaya çıkışın öncesindeki, “ortaya çıkış yeri” veya sipapu‘ya dair çeşitli anlatımlar vardır.

Hopi Kültürü

Hopiler, atalarının dünyanın içindeki üç farklı mağaradan sonra dördüncü yer olan dünyaya seyahat ettiklerine inanırlar. Her mağarada dinlerinin ve yaşam öğretilerinin farklı bölümlerine ulaştılar. İlk mağarada tarım, ikincide üretim ve üçüncü de maneviyatı buldular. Sularla kaplı Büyük Kanyon’dan dördüncü dünyaya çıktılar. Bu su, tanrılar tarafından temizlendi ve Hopiler, ölüm tanrısı Maasawu tarafından şimdi yaşadıkları topraklara getirildiler.

Hopi inacında üç doğaüstü sınıf vardır. İlk sınıf, her biri kendi özel görev ve ilgi alanına sahip, bireyselleştirilmiş tanrı ve tanrıçalardır. Bu tanrıları sembolize eden figürler veya taklitleri törenlerde kullanılır. İkinci grup Kachina’lardır. Kachinalardan bazıları birey-insandır, ancak çoğu, her biri farklı karakter ve görünüme sahip “insan olmayan varlıklardır”. Kachina danslarında dansçılar canlandırdıkları kachina tipine uygun kostümü giyerler. Son olarak, nesnelerin ve yaşam biçimlerinin ruhları vardır; bu ruhlar, dünyevi temsilcilerinden birine uygunsuz davranılırsa gücenirler.

Hopi tören pratiği, üst ve alt dünyalar arasındaki karşılıklı mutlak bağlılık esasına olan inanç tarafından yönetilir. Gece ve gündüz, yaz ve kış bu iki dünya arasında gidip gelir. İnsanların doğduklarında alt dünyadan çıktıklarına ve öldüklerinde ise ruhlarının alt dünyaya indiğine inanılır. Bu dünyalar arasındaki işbirliği, mevsimlerin döngüsünü sürdürmek için gereklidir.

Hopi mitolojisi

Hopi mitolojisine göre, zamanın başlangıcında, Yaratıcı Taiowa (güneşin babası), yeğeni Sotuknang’ı yarattı ve ona dokuz evreni veya dünyayı yaratma görevini verdi: Biri Taiowa için, diğeri kendisi için ve kalan yedisi de yaşamın çeşitliliği için. Aztek mitolojisine benzer şekilde, bu dünyalar zamanın döngüselliği içinde varolacaklardı.

Hikayelerine göre, insanlığı örümcek kadın Kokyangwuti yaratmıştı. İnsanlar çoğaldıkça yozlaştı, kötüleşti ve Taiowa‘yı unuttu. Bunun üzerine Taiowa, Sotuknang’ı – üç dünyayı – Tokpela, Tokpa ve Kuskurza‘yı yok etmesi için zorladı. Dünyalardan ilki yok edildiğinde, inanan azınlık – Hopiler – kurtarıldı ve gezegenin yıkımından korunmak için tanrılar tarafından yeraltı şehirlerine götürüldüler. Bu insanlar, daha sonra üst dünya yeniden hazırlandığında yukarı çıkabildiler. Bu döngü, mevcut (dördüncü) dünyanın yaratılmasından önce üç kez tekrarlandı.

Hopi Kültürü

Hopiler, her döngü sonunun tanrıların dönüşüyle belirlendiğini ve Mavi Kachina Yıldızının ortaya çıkışının eski dünyanın yok edileceği ‘Arınma Günü‘nün işareti olduğunu söylerler. Ancak döngüsel her yıkımda, ‘adam-karınca‘ insanın hayatta kalması yaşamın devamı için çok önemlidir.

Görünüşe göre ‘Birinci Dünya‘ (Tokpela) küresel boyutların ateşi ile, belki büyük çapta bir volkanik hareket, belki bir asteroitin çarpması veya yoğun Güneş patlamaları sonucunda yok oldu.

Fakat ‘İkinci Dünya‘ (Tokpa) soğuk tarafından yok edildi. Gezegendeki yaşam büyük olasılıkla, devasa bir buzul çağına neden olan “kutup kayması – polar shift” nedeniyle sona erdi.

Hopi Kültürü

Anlatımlara göre, bu her iki küresel felaket sırasında, Hopi kabilesi üyeleri, gündüzleri garip şekilli bir bulut, geceleri ise hareket eden bir yıldız tarafından yönlendirildi ve bu zamanda Karınca Adam ‘Anu Sinom‘ tekrar ortaya çıkarak Hopilere, barınak ve yiyecek buldukları yeraltı mağaralarına kadar eşlik etti.

Ne ilginçtir ki, antik Sümer dilinde de Anum veya Anu, tanrıların tanrısı, Yaratılışın yaratıcısıdır.

Efsanede, insansı-karıncaya benzeyen bu gizemli yaratık, Hopilere yiyecek sağlamaya ve hayatta kalabilmeleri için yiyecekleri saklama yöntemlerini öğretmeye istekli, cömert ve çalışkan bir yaratık olarak tanımlanır. Antenleri olan bu esrarengiz ‘karınca adam‘ tanrılar, Arizona Mishongnovi yakınlarında antik Hopiler tarafından yaratılmış bazı petrogliflerde (kaya-taş üzerine yapılan çizim ya da resimler) açık şekilde tasvir ediliyor ve nasıl göründüklerine dair bizlere önemli ipuçları veriyor. Özellikle tanrı Masauwu‘nun, “Uçan kalkanlar” olarak bahsedilen kubbe şeklinde kanatsız bir tekneyi yönetirken temsil edildiği çizimler ile günümüz hava taşıtları veya UFO olarak bilinen araçlar arasındaki benzerlik akıllara durgunluk vericidir.

Hopi Kültürü

Kadim efsaneler arasındaki benzerlik

Göklerden gelen tanrılardan sözeden antik kültür mitoslarının aksine, eski Hopi efsaneleri, Dünyanın merkezinde yaşayan güçlü tanrıların farklı hikayelerini anlatır. Bununla da kalmayarak binlerce yıl öncesinden, karınca benzeri gizemli varlıkları ve uçan araçları ayrıntılı şekilde tasvir ederler. Şaşırtıcı şekilde, gezegendeki tüm uygarlıkları yok eden Büyük Tufanla ilgili eski Sümer efsanelerine paralellik gösteren büyük bir selden de bahsederler. Büyük Tufan ve Nuh’un Gemisi hikayesi, farklı birçok gelenekte yerini alırken MÖ 2000 yılında yazıldığı tahmin edilen Sümerlerin Gılgamış Destanında ayrıntılı olarak anlatılır.

Agartha

Hopi efsanelerinde, Üçüncü döngüde, insanlığın çok ileri bir uygarlık inşa ettiği, dünyanın farklı yerlerine hızla seyahat edebilen ve dünyadaki tüm şehirleri harap edebilen bir araç olan “uçan kalkanlar” geliştirdiği söylenir. Fakat yaratıcılarını unutan ve kibire kapılan Üçüncü Dünya insanlığı, Yaradan’ın yeğeni Sotuknang tarafından “büyük bir tufanla” yok edildilir. Bu anlatım, kadim Atlantis efsaneleriyle de büyük bir benzerlkik gösterir.

Hopi geleneklerine göre, tufandan kurtulanlar, Ölümün Ruhu ve Dördüncü Dünyanın Efendisi Masauwu’nun rehberliğinde dünyanın farklı bölgelerine dağılırlar.

Birçok kadim kültür efsanesi , dünyanın sularla kaplanarak uygarlığı yok ettiğini, kurtulan azınlığın dünyanın çeşitli bölgelerine dağılarak yeni medeniyetler kurduğunu anlatır.

Oyuk Dünya Teorisi (Hollow Earth)

Modern bilim, Dünya’nın, temel olarak demir ve nikelden oluşan yoğun, sıcak bir çekirdeği çevreleyen kesintisiz bir dizi katman, kabuk ve sıvı magmadan oluştuğunu kabul eder.

Bununla birlikte, içinde insanların, hayvanların, bitkilerin yaşadığı bir yeraltı dünyasını betimleyen hikayeler, neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Bu inanış, dünyanın farklı coğrafyalarında birçok folklor ve dinde kendine yer bulmuştur. Oyuk dünya fikri, günümüzde de tutkulu destekçiler edinmiş, yeni bulgular ışığında büyümeyi ve hayatta kalmayı başarmıştır.

Oyuk Dünya

“İçi boş dünya” hakkında ilk bilimsel görüşü ortaya koyan ilk kişi, Halley Kuyruklu Yıldızı ile tanınan Edmund Halley‘den başkası değildi. İngiliz jeofizikçi Halley, 1692 yılında, Dünya’nın yaklaşık 500 mil kalınlığında içi boş bir kabuktan oluşabileceğini öne sürdü. Anormal pusula okumalarını açıklamanın bir yolu olarak bu teoriyi öneren Halley’e göre, yerküremiz, tümü, merkezi bir çekirdeğin etrafında farklı yönlerde dönen, iç içe geçmiş bir dizi küresel kabuktan oluşuyordu.

Manyetik alan okumaları ve Güneş ve Ay’ın Dünya üzerindeki çekim kuvveti konusundaki bilgilerine dayandırdığı tahmininde, bu modelin, gezegenin manyetik alan okumalarındaki yanlışkları açıklayabileceğini savundu. Ayrıca, her bir kabuk arasındaki boşluğun, yaşamı destekleyebilecek parlak atmosferlere sahip olabileceğini öne sürdü.

Agarta

Bir yüz yıl kadar konuşulmayan bu teori, John Cleves Symmes tarafından 19. yüzyılda tekrar gündeme taşındı. John Cleves Symmes, Halley’in teorisini destekledi ve 1818’de dünyanın içine seyahat edilebileceğini anlatan bir makale yayınlayarak “Oyuk Dünya Teorisi”ni detaylandırdı.

Ona göre Dünya’nın yaklaşık 800 mil kalınlığında içi boş bir kabuğa ve hem kuzey hem de güney kutuplarında 1.500 mil çapında içe doğru kıvrılan açıklıkları-delikleri vardı.

Symmes, ayaklarımızın altında, yemyeşil bitki örtüsü, balıklar ve av hayvanlarıyla dolu, alabildiğine uzanan harika bir dünya olduğuna inanıyordu.

Agarta

Son söz

Uzak geçmişten günümüze, İç Dünya ile ilgili birçok gizemli hikaye taşınmıştır. Birçok kültür, iç dünyanın varlığı hakkında ve orada yaşayan uygarlıklarla, özellikle Agarta ve Shambala ile iligli şaşırtıcı anlatımlara sahiptir. Telepatik bağlantılarla yeraltı topluluklarından alındığı söylenen bilgilerin ve bu uygarlıkları ziyaret ettiklerini söyleyenlerin sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. Özellikle, 1947’de Kuzey Kutbunda yaptığı bir keşif uçuşu sırasında Agarta’yı gördüğünü söyleyen ve bu gizemli yerde yaşadıklarıyla ilgili günlüğüne şaşırtıcı notlar alan Amiral Richard E. Byrd’ün hikayesi son derece ilginçtir. Örnekler çoğaltılabilir, ancak bu kadarı bile, kalıplaşmış düşüncelerimizi bir kenara bırakarak gerçekliği sorgulamamıza bir fırsat penceresi aralayabilir.

Kaynaklar:
ancient-code.com
study.com
ehillerman.unm.edu
hopifoundation.org
philtar.ac.uk
everyculture.com
blaze.tv
gi.alaska.edu

Instagram

This error message is only visible to WordPress admins

Error: No feed found.

Please go to the Instagram Feed settings page to create a feed.